Yaşanan acı tabloya bakınca, 1999 depremi gibi afet sonrası duyarlılıkların hatta farkındalığın arttığı önlemlerin daha kolay alınacağı koskoca bir 23 yıl boşa geçmiş.
99 sonrası yapılan inşaatların deprem dayanıklılığına olan güvenimiz maalesef suya düştü.
Yasalar yapıldı ama uygulamada kahrolası rant iştahı ve şark kurnazlığı her zamanki gibi yasaların önünde.
O günden bu güne,
Yeni yasaların getirdiği, inşaat da yüzde 10 maliyet artışıyla, temel ile zemin arasındaki sallantıda oluşan enerjiyi izole eden tekniği ıskalamasak, zemin etüdü ile inşaat projesi ilişkisini kursak, imara açılacak alanları zengine göre değil zemine göre baştan belirlesek, belki çok daha iyi yerlerde olacaktık.
Tablo bu, suçlu hepimiz.
Hepsinin altını çizersek son tahlilde işin ucu ahlakın dejenerasyonu kök nedenine dayanır.
En büyük deprem burada.
Göçük altında kalan ahlakımız.
Hepimiz bir biçimde suçluyuz. Bütün işi gücü bırakıp orta vadeli çözüm kapsamında özellikle gelecek nesiller için ahlaklı yurttaşı yücelten çözümlere odaklanmalıyız. Aileden başlayan eğitim odağımızda olmalı. Değer yargılarımızı gözden geçirmeliyiz.
Her yolu mübah gören Köşe dönücüleri kutsamak yerine çirkinleştiren ahlakı yüceltmeliyiz.
Kısa vadede siyasetin finansmanı ve siyasetin etiği konusunda acil düzenlemeler yaparak işe başlamalıyız.
Yoksa herkes fayı da riskini de biliyor. Sadece işimize gelmiyor.
Bal tutan parmağını yalamaz. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenir. Bağını bilmediğin üzüm yenmez….Ben ne kadar dindar olduğuna değil ne kadar ahlaklı olduğuna bakarım.
Ahlak ve vicdan temelinde hayata bakışımızı ve değer yargılarımızı yeniden rayına sokmazsak bizden hiç bir şey olmayacak…
Başarabiliriz…
Başarmalıyız…